T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Eskişehir İl Halk Kütüphanesi

YUNUS EMRE KÖŞESİ

YUNUS EMRE

   

 

 Anadolu inanç Ve hayat iklimin en önemli temel taşlarından biri de kuşkusuz Yunus Emre’dir.

  

   

13. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Yunus Emre, içinde bulunduğu ortamı, insanı ve tanrıyı, realist bir bakış çerçevesinde değerlendirir.

   

Yunus Emre, kimi kaynaklarda, Anadolu’ya Doğu’dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı biri olarak 1240’lı yıllarda, Eskişehir’e bağlı Mihalıççık ilçesinde doğup, 1320  yıllarında yine Eskişehir’de ölen bir derviş olarak tasvir edilir. Ancak bu bilgiler bir kesinlik içermez. Anadolu’nun hemen bir çok bölgesinde bulunan mezarları, onun temsil ettiği beşeri ve insan-tanrı sevgisinin büyüklüğünden ve birlikteliğinden olsa gerektir. Divanının, ölümünden 70-80 yıl kadar sonra düzenlenmiş olması, ve koşuklarının sayısının da 700’e yakın olması, da, Anadolu halkı içinde Nice Yunus’ların varlığına önemli ölçüde delalet eder.

  

     O’nu yetiştiren, hocası Taptuk Emre’dir. Halk arasında ve menkıbelerde Yunus Emre’nin, Tabduk Emre ile tanışması şöyle anlatılır:

     

   Yunus isminde, çiftçilikle geçinen, çok fakir bir adam vardır. Bir sene kıtlık olur. Daha da fakirleşen Yunus, bir çok kerametlerini duyduğu Hacı Bektaş-ı Veli’den yardım almak için ziyaretine gider. Hacı Bektaş-ı Veli’ye dağlardan topladığı bir miktar alıç’ı (yabani elma) hediye götürür. Suluca Karahöyük’te (Hacıbektaş kazası) bulunan dergâha gelir ve Pirin ayağına yüz sürer, hediyesini verir ve müşkülünü şöyle anlatır:

   

“Ben fakir bir kimseyim, bu yıl ekinimden ürün alamadım, sizden bir miktar buğday almaya geldim.” Hacı Bektaş “kabul” der ve birkaç gün misafir kalmasını söyler. Yunus ise köyüne dönmek için acele eder. Dervişler Pir’e Yunus’un acelesini anlatırlar. O da:

  

“Sorun bakalım ne ister, buğday mı, yoksa erenler himmeti mi?”

   

Dervişler Yunus’a şeyhin arzusunu iletirler. Yunus ise düşünmeden “buğday isterim” der. Bu cevabı öğrenen Hünkar:

  

“Getirdiği her alıç adedince himmet edelim, kendisine söyleyin.” Yunus bu söze şu cevabı verir:

   

“Nefes (himmet) karın doyurmaz, evladı iyalim var, bana buğday gerek.” Bu sözü Hünkar’a arz ederler. Hünkar da:

  

“Her alıç’ının çekirdeği karşılığında on nefes verelim.” Yunus isteğinde ısrarlı olup, cevabını tekrarlar:

      “Nefes (himmet) istemiyorum. Çocuklarım var, evladı iyalim var, bana buğday gerek.” Bu sözü üzerine Hünkar, istediği kadar buğday verilmesini emreder. Buğdayı Yunus’un öküzüne yüklerler ve uğurlarlar. Yunus köyün çıkışına varınca ayıkır. Kendi kendine şöyle söyleşir: “Hünkar bana himmet (nefes) vermek istedi. Ben ise buğday istedim. Halbuki buğday yenince biter, nefes ise öyle değil. Hünkar’ın himmetini reddederek ona karşı edep hatası da yaptım” der ve geri dergâha döner. Hünkar’ın dervişlerine yaptığı hatayı anlatır ve:

  

     “Hünkar’a arzedin de buğdayı geri alsın, bana himmet (nefes) versin” der. Durumu Hünkar’a arzederler, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli:

  

    “Biz Yunus’un anahtarını Tabduk Emre’ye verdik. Gitsin nasibini ondan alsın” cevabını verir. Yunus Emre büyük bir nedametle dergâhtan ayrılır. Tabduk Emre’nin dergâhına gelir, başından geçenleri şeyhe anlatır. Tabduk Emre de:

  

   “Safa geldin, halin bizce malumdur. Hizmet et, emek ver, nasibini al” der. Yunus Emre, Tabduk Emre’nin dergâhında kırk yıl hizmet eder…

   

    Yunus Emre’de, varlık “Bir” dir. Ayrılık, başkalık, görüntüdür sadece. İnsan-evren-tanrı üçlemesi aslında “bir”dir, ve bütündür. Bu bütünlük, ancak bilinç olgunluğu, gönül arınmışlığı, duygu derinliği ile kavranabilir. İnsanı varlığa, olgunluğa, ölümsüzlüğe ve erdeme ulaştıran; bir takım dini ritüelleri yapmak değil, gönül arınmışlığı, iç dünya olgunluğu, anlayış ve kavrayıştaki derinliktir. İnsan olmanın, manevi irade ve güçle birleşebilmenin ilk ve en önemli şartı sevgidir.      

  

Yunus Emre’ye göre yaradılış, yoktan var etme değil, evrendeki tüm değerleri birleştirip, bütünlüğe ulaştırmadır. Ve hemen tüm dizelerinde, şekilciliği, keskin bir dille reddeder:

 

“Orucuna güvenme, namazına dayanma,

Cümle ta’at tak olur naz-ı niyaz içinde,

Oruç, namaz, gusül, haz hicabdur aşılara”…